-
1 offen
halb \offen yarı açık;\offener Wein fıçıdan çıkmış şarap;auf \offener Straße sokağın ortasında;mit \offenem Mund dastehen ağzı açık bakakalmak;ein \offenes Haus haben ( fig) kapısı açık olmak;\offen gegenüber allem Neuen sein her yeniliğe açık olmak;das ist noch völlig \offen bunun sonu belli değil;die Post hat jetzt \offen şimdi postane açıktır2) ( Stelle) açık, boş3) ( unerledigt) açık;\offene Rechnung açık hesap4) ( aufrichtig) açık sözlü;\offen seine Meinung sagen açıkça fikrini söylemek;etw \offen zugeben bir şeyi açıkça itiraf etmek;\offen gestanden, ... açıkçası,...;\offen mit jdm reden biriyle açık açık konuşmak -
2 offen
1. adj açık; (ehrlich) açıkyürekli;offene Rechnung açık hesap;offene Stelle münhal iş/kadro;offener Wein açık (satılan) şarap;die offene See açık deniz;zu jemandem offen sein b-le açık konuşmak2. adv: offen bleiben açık/ortada kalmak;offen gesagt açıkçası;offen halten açık tutmak;offen seine Meinung sagen fikrini açıkça söylemek;offen lassen açık bırakmak;es steht Ihnen offen zu (yap)ıp (yap)mamakta serbestsiniz -
3 frei
\freier Mitarbeiter serbest eleman;das ist alles \frei erfunden bunların hepsi palavradır;jdm \freie Hand lassen birini hareketlerinde serbest bırakmak;aus \freien Stücken kendi isteğiyle;\frei sprechen serbest konuşmak, rahat konuşmak, sıkılmadan konuşmak;sie kann \frei wählen istediği gibi seçebilir;\frei laufende Hühner serbest dolaşan tavuklar;der Verbrecher läuft noch \frei herum cani hâlâ ortalıkta dolaşıyor, cani henüz yakalanmadı;\frei für Kinder ab 12 Jahren 12 yaşından büyük çocuklara serbesttir;2) ( befreit)sie ist \frei von Vorurteilen ön yargısı yoktur;jdn auf \freien Fuß setzen ( fig) birini serbest bırakmak;für etw \freie Fahrt geben ( fig) bir şey için yeşil ışık yakmak;den Dingen \freien Lauf lassen iş(ler) i oluruna bırakmak3) ( offen) açık;\freie Fahrt haben yolu açık olmak;unter \freiem Himmel açıkta, açık havada;\frei lassen ( nicht besetzen) boş bırakmak; ( nicht beschreiben) boş bırakmak;ist hier \frei? burası boş mu?;Zimmer \frei! boş odamız var!;einen Platz \frei machen bir yeri boşaltmakEintritt \frei giriş ücretsiz;\frei Haus eve teslim;\freie Marktwirtschaft serbest piyasa ekonomisi;\freier Mitarbeiter sözleşmesiz eleman\freie Elektronen serbest elektronlar7) ( Ansichten) serbest, hür, bağımsız8) ( verfügbar)\freie Zeit haben boş zamanı olmak;sind Sie \frei? boş musunuz?9) (\freimütig) açık sözlü;ich bin so \frei müsaadenizle -
4 stehen
stehen <steht, stand, gestanden> ['ʃte:ən]I vi1) (aufrecht: Mensch) ayakta durmak; ( Gegenstand) durmak;ich kann nicht mehr \stehen ayakta duracak hâlim kalmadı;im S\stehen ayakta;unser Projekt steht und fällt mit dir ( fig) projemizin başarısı sana bağlı;der Plan steht jetzt! ( fam) şimdi plan tamamlandı [o hazır] !an der Tür \stehen kapıda bulunmak;sie steht an der Spitze des Unternehmens o, işletmenin başındadır;etw steht jdm auf der Stirn geschrieben ( fig) bir şey birinin yüzünden hemen belli olmak;wir \stehen kurz vor einem Krieg bir savaşın eşiğinde bulunuyoruz;auf welcher Seite stehst du? kimden yanasın sen?;die Sache steht schlecht durum kötü;das Frühstück \stehen lassen [o stehenlassen] kahvaltısını olduğu gibi bırakmak;einen Stuhl \stehen lassen bir koltuğu boş bırakmak;unter Alkohol/Drogen \stehen alkol/uyuşturucu altında olmak;die Sache steht mir bis hier ( fam) artık burama geldihier steht geschrieben, dass... burada... olduğu yazılı;das Wort steht im Imperfekt kelime, belirsiz geçmişte yazılmıştır4) (still\stehen) durmak; ( Verkehr) durmak;die Uhr steht saat durdu;zum S\stehen bringen/kommen durdurmak/durmak;etw zum S\stehen bringen bir şeyi durdurmak5) ( anzeigen)das Thermometer steht auf 30 Grad termometre 30 derecede;die Ampel steht auf Rot lamba kırmızıdır;es steht 3:1 durum 3:16) ( kleiden) yakışmak;der Bart steht dir gut/schlecht sakal sana yakışıyor/yakışmıyor7) jur;auf etw steht Gefängnis bir şeyin sonu [o cezası] hapis olmak;auf seine Ergreifung steht eine Belohnung yakalanması için ödül varwie stehst du zu dem Plan? bu plana ne diyorsun?;ich stehe fest zu dir ben kesinlikle senden yanayım;zu seinem Versprechen \stehen sözünde durmak;zu seinen Fehlern \stehen kusurlarını kabul etmek;hinter jdm \stehen birine arka olmak9) ( fam)auf jdn/etw \stehen bir kimseyi/şeyi tutmak;wie geht's, wie steht's? ne var ne yok?II vtWache \stehen nöbet tutmak;Modell \stehen modellik yapmakIII vrsich gut/schlecht mit jdm \stehen ( fam) biriyle iyi/kötü geçinmek, biriyle arası iyi/kötü olmak;jd steht sich besser/schlechter, wenn... ( fam) eğer... ise, birine yakışır/yakışmazes steht schlimm um sie durumu kötü;es steht zu befürchten, dass er es nicht schafft korkarım, o bunu başaramayacak -
5 aufhaben
auf|habenII vt -
6 торговать
ticaret yapmak,alışveriş etmek,satmak; açık olmak* * *1) ticaret yapmak, alış-veriş etmek / yapmak, satmakторгова́ть ското́м — hayvan ticareti yapmak
торгова́ть мя́сом — et satışı yapmak, et satmak
2) перен. satmakторгова́ть свое́й со́вестью — vicdanını satmak
он торгу́ет в магази́не — bir mağazada satıcılık yapıyor
4) açık olmakсего́дня магази́н торгу́ет? — bugün mağaza açık mı?
-
7 offenstehen
offen|stehen -
8 an
an [an]I präp1) ( nahe bei)\an der Ecke köşede;\an der gleichen Stelle aynı yerde;am Fenster sitzen pencerede oturmak;er geht \an mir vorbei benim yanımdan geçiyor;bis \an den Rand ağzına kadar2) ( geographisch gelegen)Frankfurt \an der Oder/am Main Oder/Main Irmağı üzerindeki Frankfurt3) ( zeitlich)\an diesem Abend bu [o o] akşam;am Abend akşamleyin;es ist \an der Zeit zaman [o vakit] geldi;am Anfang başlangıçta;am 29. November 1991 29 Kasım 1991'de4) ( weitere Verwendungen)jdn \an etw erkennen birini bir şeyden tanımak;was haben Sie \an Weinen da? Sizde hangi şaraplar var?;\an etw schuld sein bir şeyde suçu olmak;ich habe eine Bitte \an Sie Sizden bir ricam var;das Entscheidende \an der Sache ist, dass... işin esası...;das gefällt mir nicht \an ihm onda bu hoşuma gitmiyor;es ist \an dir, etw zu tun bir şey yapmak sana bağlı;reich \an Phosphaten/Stickstoffen fosfat/azot bakımından zenginII präp1) ( in Richtung auf)sich \an die Wand lehnen duvara yaslanmak;sie ging \ans Fenster pencereye gitti;\ans Telefon gehen telefona gitmek [o cevap vermek];\an die Arbeit! haydi iş başına!2) ( für)ein Brief \an seinen Sohn oğluna bir mektup;ich habe eine Frage \an dich sana bir sorum var;sie verdient \an die 4.000 Euro aşağı yukarı 4.000 euro kazanıyor;\an die 500 Schüler 500'e yakın öğrenci1) ( beginnend)von... \an...den itibaren;von hier \an buradan sonra;von Anfang \an başından beri/itibaren, başlangıçtan beriStuttgart \an 16.25 Stuttgart'a varış 16.253) ( eingeschaltet) -
9 работать
1) врз çalışmak, görev yapmak; işlemekрабо́тать на фа́брике — fabrikada çalışmak
рабо́тать на по́ле — tarlada çalışmak
рабо́тать в шко́ле — okulda görev yapmak / çalışmak
рабо́тать води́телем такси́ — taksi şoförlüğü yapmak
рабо́тать над диссерта́цией — tez üzerinde çalışmak
вре́мя рабо́тает на нас — zaman lehimize çalışıyor / işliyor
мото́р рабо́тает — motor çalışıyor / işliyor
рабо́тать на бензи́не — benzinle işlemek
телефо́н не рабо́тает — telefon işlemiyor
у него́ голова́ хорошо́ рабо́тает — kafası işliyor
заво́д рабо́тает в три сме́ны — fabrika üç vardiya olarak çalışmakta
2) ( воспитывать) eğitmekрабо́тать с детьми́ — çocukları eğitmek
3) (действовать чем-л.) kullanmakрабо́тать пило́й — testere kullanmak
4) (быть в действии, быть открытым) çalışmak; açık olmakсегодня магази́н не рабо́тает — bugün mağaza kapalıdır
вы́ставка бу́дет рабо́тать до третьего ма́рта — sergi Martın üçüne kadar açık kalacaktır
учрежде́ния рабо́тают до 18 часо́в — dairelerde saat 18'e kadar mesai vardır
телегра́ф рабо́тает кру́глые су́тки — telgrafhane gece gündüz açıktır
-
10 découvert
-
11 be at odds
(to be quarrelling: He has been at odds with his brother for years.) kavgalı olmak, araları açık olmak -
12 be in badly with
başı belâda olmak, arası açık olmak -
13 be on bad terms with
v. araları kötü olmak, araları açık olmak -
14 be in badly with
başı belâda olmak, arası açık olmak -
15 be on bad terms with
v. araları kötü olmak, araları açık olmak -
16 auf
1. präp (D) üstünde, üzerinde;auf dem Tisch masa(nın) üstünde;auf einer Party bir eğlentide;auf Seite 10 sayfa 10’da2. präp (A) räumlich üstüne, üzerine;auf den Tisch masa(nın) üstüne;auf eine Party gehen bir eğlentiye gitmek;geh auf dein Zimmer! odana çekil!;fig auf Besuch kommen görmeye/ziyarete gelmek;auf Reisen gehen yolculuğa çıkmak;zeitlich auf ein paar Tage birkaç günlüğüne;es geht auf 9 (Uhr) (saat) 9’a geliyor;fam auf eine Tasse Kaffee kahveye, kahve içmeye;auf morgen verschieben yarına ertelemek;fam auf bald! yakında görüşmek üzere!;auf diese Weise böylece;auf Deutsch Almanca (olarak);auf meine Bitte (hin) ricam üzerine;von 80 Tonnen auf 100 erhöhen 80 tondan 100’e çıkarmak;auf die Sekunde genau saniyesi saniyesine (tam/kesin)3. adv: auf und ab gehen bir aşağı bir yukarı dolaşmak;ich war die ganze Nacht auf bütün gece uyumadım;Augen auf! aç gözünü!4. int fam auf (gehts)! haydi! -
17 aufhaben
-
18 Auge
Auge n <Auges; Augen> ANAT göz;Auge um Auge! göze göz, dişe diş!;fam blaues Auge morarmış göz;ein Auge haben auf -in gözü -in üstünde olmak;ein Auge zudrücken ( bei -e) göz yummak;etwas im Auge haben kastetmek;im Auge behalten -den gözünü ayırmamak ins Auge fallen göze çarpmak;ins Auge fassen -e girişmek;mit bloßem Auge çıplak gözle;so weit das Auge reicht göz alabildiğine;fam das kann leicht ins Auge gehen bu iş çok kazalı/tehlikeli;jemandem etwas vor Augen führen b-ne bş-i göstermek, açıklamak;mit einem blauen Auge davonkommen gözünün morardığıyla kalmak;sich (D) etwas vor Augen halten -i göz önünde bulundurmak;nicht aus den Augen lassen gözünü -den ayırmamak;fam er wird Augen machen! çok şaşıracak!;jemandem die Augen öffnen b-nin gözünü açmak;jemandem in die Augen sehen b-ne karşı alnı açık olmak;ich traute meinen Augen kaum gözlerime inanasım gelmedi;aus den Augen verlieren -i gözden kaybetmek;die Augen verschließen vor -i görmek istememek;unter vier Augen baş başa -
19 divide
n. yaşam ile ölüm arasındaki çizgi; yağmur sularını ayıran dağ sırası————————v. bölmek, ayırmak, taksim etmek, bölüştürmek, ikiye ayırmak, ayrılmak, bölünmek; paylaşmak; sınıflandırmak; bozuşmak, araları açık olmak* * *böl* * *1) (to separate into parts or groups: The wall divided the garden in two; The group divided into three when we got off the bus; We are divided (= We do not agree) as to where to spend our holidays.) bölmek2) ((with between or among) to share: We divided the sweets between us.) paylaştırmak3) (to find out how many times one number contains another: 6 divided by 2 equals 3.) bölmek•- dividers- divisible
- division
- divisional -
20 keep/have an open mind
(to have a willingness to listen to or accept new ideas, other people's suggestions etc (eg before making a decision): It doesn't seem to be a very good plan, but I think we should keep an open mind about it for the time being.) fikirlere açık olmak
См. также в других словарях:
açık olmak — (bir yer, birine) bir yerde her zaman iyi karşılanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bahtı açık olmak — bir konuda şansı yaver gitmek, talih yüzüne gülmek Zaten başak burcunda doğmuş ananın kızında evlenme bahtı açık olur. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözü açık olmak — fırsattan yararlanmak, kurnazca davranmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
arası (veya araları) açılmak (veya açık olmak veya bozulmak) — arkadaşlıkları sarsılmak, arkadaşlık bağları kopmak, birbirine darılmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözü açık — sf., ğı Uyanık, becerikli (kimse) Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller gözü açık gitmek gözü açık olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bahtı açık — sf., ğı Talihli (kimse) Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bahtı açık olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
vazıh olmak — açık durumda bulunmak, anlaşılır biçimde görünmek Bir sözü ve bir fikri sevmeniz için onun mutlaka vazıh olması lazım gelmez. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
samimi olmak — 1) içten, açık yüreklilikle davranmak Kocasının samimi olup olmadığını düşünmeden kadın insiyakıyla üzülüverdi. S. F. Abasıyanık 2) içli dışlı olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
tiryakisi olmak — (bir şeyin veya birinin) bir şeye veya birine çok düşkün olmak Artık birbirimizin tiryakisi olmuştuk. Y. Z. Ortaç Açık söyleyeyim, ben parasızlığın tiryakisi bile oldum. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
TEREYY — Açık olmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük